Prof. Dr. Mehmet Eröz (1930 - 20 Haziran 1986): İstanbul Ticarî İlimler Akademisi’nden 1955’de mezun oldu. 1958’de İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsünde Yüksek lisans yaptı. Şeker Fabrikaları A.Ş’ de bir süre müfettiş olarak görev aldı. 1961’de İktisat Fakültesinde Z. Fahri Fındıkoğlu’nun asistanı oldu. “Göçebe Ekonomisi ve Türk Göçebelerinde İçtimaî Organizasyon” adlı doktora teziyle, 1965 yılında sosyoloji doktoru unvanını aldı. Marksizm, Leninizm ve Tenkidi adlı teziyle 1971’de doçent oldu. Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik adlı teziyle 1977’de profesör oldu. Ağustos 1972’de Töre Dergisi’nde Deniz Dağoğlu’nun kendisi ile yaptığı mülakatta şu bilgileri verir: “Aydın’ın Söke Kazasında doğdum. Kırk bir yaşındayım. Babam, Antalya ile Mersin arasından, Toroslardan gelen Yürüklerin kurduğu Serçin köyündendir. Anam da, bir kolu Karatekeli Yörüğü, diğer kolu Akkuzulu Yörüğü olan, Germencik ve Ortaklar’a yerleşen Akkuşoğlu Hasan Hüseyin Ağa’nın kızıdır. Babamın babası, Serçinli Hasan Efendidir. Kışı Söke’de geçirir, yaz aylarında, köye, incir bahçemize göçerdik.) Nasıl bir çevrede yetiştiğini ve ilham kaynağını da şöyle ifade eder: “Akrabaların ve diğer köylülerin hafta da bir pazardan gelirken alıp getirdikleri gazeteleri okur, II. Dünya Harbi hakkında konuşurduk. On yaşlarındaki çocuğun okuyuşunu ve fikirlerini zevk ve takdirle dinlerlerdi. Bu sıralarda, Keloğlan, Nasreddin Hoca, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin, Âşık Garip, Kan Kalesi, Hayber Kalesi vs.yi okur, bazılarını anneme de okurdum. Dinî ve millî heyecanımızın ilham kaynakları böyle bir içtimaî muhitti. Dinî heyecan ve şuurumu, bilhassa, iyilik, merhamet, yardımseverlik abidesi olan dedeme borçluyum. On bir yaşında anacığımı kaybedince, bu bahçelere gitmez, millî kültürün pınarlarından içemez oldum.” “Dinî heyecan ve şuurumu, bilhassa, iyilik, merhamet, yardım severlik abidesi olan dedeme borçluyum” diyen Eröz, okuldaki evrimci öğretmeni ile dedesi arasındaki anlayış farkını çözemediği için bir ara liseye ara vermek zorunda kalmıştır. Bu konuyu da şöyle anlatır. “Dedem evde ‘Allah’ derken, okulda öğretmen ‘Tabiat’tan bahsediyor, atamızın bir maymun olduğunu söylüyordu. Çok sevdiğim dedeme inanmaz olmuştum. İki cami arasında beynamazdım. Liseden terk-i tahsil ettim. Gündüzleri bir çift öküzle çift sürüyor, geceleri Pardayyanlar’ı, Fantoma’ları, Şerlok Holmes’leri ve daha bir yığın saçma sapan kitabı okuyordum.” Bu sıkıntıdan nasıl kurtulduğunu da o şöyle izah eder: “Mevlâna’nın dediği gibi, bir çuval keçiboynuzu çiğneyip, bir dirhem bal ya alıyor, ya almıyordum. Bana bu zararlı neşriyattan, geveze insandan kaçar gibi kaçmamı tavsiye edecek bir rehberden mahrumdum, yetişme tarzım ve bilgi seviyem de bunu temin edemiyordu. İstikametsiz, hedefsiz ilerliyor, daha doğrusu bir geri, bir ileri gidiyordum. İnkârcı bir insan olmadı isem, yüz binlerce Türk genci gibi, ata ocağından aldığım dinî terbiyeye ve içinde yetiştiğim içtimaî muhitten edindiğim millî kültür mirasına şükretmeliyim.” Liseye geri dönüşünü ve fikrî yapısındaki değişimi şöyle ifade eder: “Tekrar tahsile başladığımda, Atsız’ın, Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun, Feridun Fazıl Tülbentçi’nin tarihî eser ve romanları, yolumu aydınlatıverdi. Gideceğim yeri görebiliyordum. Bu yol, Türklükle Müslümanlığı en saf şekli ile yoğuracak ve sosyalizmle kapitalizm arasında, dinî ve millî kaynaklardan ilhamını alan bir iktisadî sistem getirecekti.” Aslında o asistanlığa kendisini üniversiteye girdiği yıldan itibaren hazırlamıştır. Bunu şu ifadelerinden anlıyoruz:“Seminerleri, konferansları, ilmî toplantıları kaçırmıyor, tarihî, sosyolojik ve felsefî eserleri doymak bilmez bir iştah ve ihtirasla okuyordum Asistan olmak için uzun yıllar çalıştım. Bu ilmî çalışma yolunda, en az beş altı yıl kaybım vardı. Çok bocalamıştım. Bin bir sıkıntı ve meşakkatten sonra, otuz yaşında asistan olarak üniversiteye girdim. Başkalarının traktörle çok kısa zamanda sürerek temizleyeceği bir tarlayı ben kara sabanla sürmeğe çalışmış, uzun yıllar kan ter içinde kalmıştım.” Eröz, Türkiye’de disiplinler arası anlayışla, araştırma yapmanın gereğini gündeme getirmiş ve bu anlayışla saha çalışmaları yapmış Türkiye’nin yetiştirdiği ilk sosyologdur. O daha “İşletme İktisadı Enstitüsü” (1957-1958) öğrencisiyken saha çalmalarına başlamıştır. 1965’de tamamladığı doktora tezini de “iktisat, sosyoloji, antropoloji, halk edebiyatı, kültür tarihi, dinler tarihi” gibi bilim dallarının bilgilerini kullanıp saha çalışmaları yaparak hazırlamıştır. Aslında Eröz, bütün çalışmalarında araştırmasının özelliğine göre bilimler arası bir anlayışı her zaman takip etmiştir. Haddizatında Eröz’ün çalışmalarını ve onu diğerlerinden farklı kılan da bu yöntem anlayışıdır.
Eserleri (Kitapları) (İlk baskıları esas alınmıştır.)
1. Doğu Anadolu Hakkında Sosyo-Kültürel Bir Araştırma, Baylan Yayınları, Ankara, 1973.
2. İktisat Sosyolojisine Başlangıç, İstanbul Üniversitesi İktisat Fak. Yayın, İstanbul, 1973.
3. Doğu Anadolu’nun Türklüğü, Türk Kültürü Yayınları, İstanbul, 1975
4. Marxizm-Leninizm ve Tenkidi, İrfan Yayınları, İstanbul, 1974.
5. Türk Kültürü Araştırmaları, Kutluğ Yayınları, İstanbul, 1977.
6. Türk Ailesi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1977.
7. Türkiye’de Alevîlik ve Bektaşîlik, Otağ Yayınları, İstanbul, 1977.
8. Millî Kültürümüz ve Meselelerimiz, Doğuş Yayınları, İstanbul, 1983.
9. Hıristiyanlaşan Türkler, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1983.
10. Türk Milleti ve Türk Milliyetçiliği, Harp Akademisi Basımevi, İstanbul, 1984.
11. Yörükler , Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul. 1991.
12. Türk Millî Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu (B. Ögel; B. Kodaman; H. D. Yıldız; F. Kırzıoğlu; A. Çay ile ortak), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1986.
Ayrıca 1961 yılından itibaren İş ve Düşünce Dergisi, İktisat Fakültesi Mecmuası, Türk Yurdu, Türk Kültürü, Milli Hareket, Millî Işık, Bilgi, Büyük Türkiye, Töre, Bozkurt, Belgelerle Türk Tarihi, İslam Araştırmaları, Ticaret Odası Dergisi, Devlet Dergisi gibi muhtelif dergilerle armağan kitaplarında ve toplu konferans yayınlarında bir çok makalesi yayınlanmıştır